datça etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
datça etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2011 Pazartesi

Üzümlü Balığın Hikayesi...


Bir cumartesi sabahı telefonum çalmaya başladı. Arayan müzisyen dostum Hakan Ali Toker'den başkası değildi. Her zamanki heyecanlı ve neşeli ses tonuyla,

- (HAT): Tuncay selam, yarın akşam işin yoksa Fırat'lara gidelim balık ve müzik yapalım diyoruz.
- (TG): Hakancım hayatımda bundan daha iyi bir fikir duymamıştım.
- (HAT): Yani?
- (TG): Balıkları ben alırım...

Bu güzel haberle süper motive olmuşken telefonum tekrar çalmaya başladı. Bu defa arayan pazar günkü organizayon için evini açan dostum Fırat Nuri Balkan'dan başkası değildi.

- (FNB): Hocam balıkları aldım ben sen alma.
- (TG): Eyvallah hocam, ne aldın?
- (FNB): Altı levrek var burda denizden az önce çıktılar.
- (TG): Harika..
- (FNB): Yalnız dayanamayıp akşam birini yiyebiliriz biz bunun...
- (Telefon ahizesinden gelen ses): dıt dıt dıt dıt dıttttttt...

Pazar öğleden sonrasında toplaşıldı. Hemen kolları sıvayıp mutfağa giriştim.


Akşam yaklaşık 10 kişi olacaktık ve her biri bir kilo olan beş balığımız vardı artık. Balığı insanların pek de alışık olmadığı bir şekilde pişirecektim. Bu tarifi daha önce Hakan'a tattırdığım için lezzetinin harika olduğu konusunda diğer arkadaşları ikna edebilmiştik.

Tabiki de ev sahibi Fırat, balığın tadına bakana kadar ''Şimdi mundar etmesin güzelim balıkları bu adam'' temalı iç kemirgisiyle yaşamak zorunda kalmıştı.

Tepsinin altını biraz zeytin yağı ile buluşturduktan sonra üzerine balıkları yerleştiriyoruz. Sonra her birinin içine birer defne yaprağı ve bir miktar tane karabiber koyuyoruz. Bu işlemden sonra balığa limon sıkıyoruz ve her balığın üzerine de istediğimiz miktarda limon dilimi yerleştiriyoruz. Limon dilimlerinden sorna sıra üzümlere geliyor. Siyah ve yeşil üzümleri tek tek balıkların üzerine sıkıp elde kalan kabuklarını da yine balıkların üzerine yerleştiriyoruz. Üzümlerden sonra sıra tekrar tane karabiberde, balığın içine yerleştirdiğimiz tane karabiberleri bu defa eser miktarda üzerine serpiyoruz. Bu tarifte balığın üzerine aslında bir de şeftali ya da nektarin meyvelerini rendelememiz gerekiyor ama bu mevsimde şeftali bulunamadığından bunu şeftali suyu ile yapıyorum, yani bir miktar şeftali suyunu balıkların üzerinde gezdiriyoruz. Şeftali ya da şeftali suyundan sonra dilimlediğimiz sarımsakları da
ekledikten sonra biraz kekik serpiştiriyoruz ve son olarak da balığın üzerine biraz zeytin yağı
gezdirip tepsinin üzerini de folyo ile kapattıktan sonra 175 derecede hazır bulunan fırınımızın
içine atıyoruz.


Yaklaşık olarak 35-40 dakika da balık pişmiş oluyor, bu pişme işinin ardından balığın üzerindeki folyoyu alıp balığı tekrardan fırına atıp 5-6 dakika da bu şekilde pişirdikten sonra balığımız afiyetlere vesile olmak üzere hazır hale geliyor... :)


Ben balığı pişirdim, Hande salatayı yaptı, Sara tatlıyı, Fırat rakıyı aldı derken sofraya oturduk...

Masada balıktan memnun kalmayan tek bir insan bile yoktu, bu durum beni gerçekten mutlu etti. Çünkü insanlar bazen yemek konusunda yeniliklere kapalı olabiliyor ve bu durumda o yemeği yapan kişi olarak mutsuz olabiliyorsunuz.

Yemekten sonra da müzisyen olanlar ve biraz müzikten anlayanlar enstrumanlarının başlarına geçtiler güzel dakikalar yaşattılar bizlere, hepsine tek tek teşekkür ediyorum...

* * *

Konudan ayrı olarak bu tarifin bulunuş öyküsünden de bahsetmek istiyorum. 2010 yazında yapmış olduğum kesintisiz 55 günlük tatilin ikinci ya da üçüncü haftasında bisikletle Datça/Mesudiye'ye gitmiştim. Akşam vaktiydi ve hemen kalacak bir yer bulmalıydım. Gülbahar Pansiyon'u gözüme kestirdim, girdim içeri. ''Merhaba, ben çadır kurmak istiyordum da uygun musunuz?'' dedim. Pansiyonun sahibi Bilge hanım ''Tabi tabi uygunuz'' dedi. ''Ne kadar alıyorsunuz bir çadır için?'' dedim. ''20 lira alıyoruz'' dedi. Dedim ''Olmaz! Küçücük bir çadırım var, tek başımayım ve bu rakam bu çadır için çok fazla!''. Dedi ''O zaman 15 olsun''. Dedim ''O da fazla!''. Dedi ''Sen söyle o zaman bişey!''. Dedim ''Ben söylersem para vermem''. Neyse en sonunda 10 liraya anlaştık ve Bilge hanıma ''Yalnız bir şartım var, kendi yemeğimi kendim yaparım, mutfağınızı kullanırım.'' Biraz garipsese de bu durumu tamam dedi.


O akşam oradan birşeyler yiyip içtikten sonra ertesi gün biraz alışveriş yaptım. Bir kaç levrek, biraz üzüm, nektarin, sarımsak, deniz börülcesi falan filan... Dağdan da yabani kekik toplamıştım ama limon almadım çadırım limon ağacının altında olduğundan...


Akşam vakti yemeğimi hazırlamak için mutfağa girdim. Balığı limon, sarımsak, yabani kekik, zeytin yağı, defne yaprağı ve karabiberle hazır hale getirmişken birden bire aklıma üzümü ve nektarinide eklersem bu balık süper olur gibilerinden birşeyler geldi. Hemen aklıma geleni yaptım mutfaktaki şüpheli ''Bu manyak napıyo?'' bakışlarına aldırmadan. Sonuç, gerçekten harikaydı. Balıktan onlara da biraz ikram ettim ve ertesi gün onlar için de pişirdim ve bir kaç gün sonra bir kaç müşteriye benim tariften balık yaptılar...