









Yorucu bir günün ardından ruhumu dinlendirmek için motordan indikten sonra Üsküdar’dan Kuzguncuk’a kadar keyifli bir yağmurun altında yürümüştüm. Ruhum dinlendiğine göre sırada damağı ve mideyi de dinlendirmek vardı.
Mahalleye girince düşünmeye başladım evde ne vardı ve ne yapabilirdim? Tam manavı geçmek üzereydim ki ani bir kararla dönüp bir adet kerevizi alıverdim. Başka bir şeye ihtiyacım yoktu geri kalan herşey olmalıydı.
Güzel bir yemeği haketmiştim ve canım şarap da içmek istiyordu hemen kollar sıvandı, bıçaklar çekildi.
Bugün sebzelerden gidilecekti, böylesi daha iyidi.
1. sırada kereviz salatası vardı. Az önce manavdan aldığım kerevizi rendelemeye başladım. Rendeleme işleminin ardından yoğurt ve dereotunu da ekledikten sonra tek birşey kalıyordu. Bu salatanın bilindik tarifinde içine dövülmüş ceviz koyulurdu ama ben bunun yer fıstıklsını tercih ederdim. Son hamle olarak da biraz yer fıstığı dövdükten sonra kereviz salatamız hazır konumda bekleyişine başladı.
2. sırada ise avokado bulunmaktaydı. Genelde dilimlenip tuz ve limonla servis edilenini tercih ederim ama bu akşam kendi geliştirdiğim başka bir tarife göre hazırlamak istedim avokadoyu. Soyduktan sonra çatalla ezdim, içine limon sıkıp tuz ve karabiber ekledikten sonra bir miktar da mavi haşhaş ve pekan cevizi koydum. Haşhaşın ve cevizin ardından da bir kaç diş dövülmüş sarımsakla harmanlayınca yeşil dostumuzu tam da yenecek kıvama geldi.
3. sırada ise İstanbul ve çevresinde ‘Kanlıca Mantarı’; Akdeniz ve Ege’de ‘Çıntar’ olarak bilinen bir mantar konuğumdu bu gece. Bir parantez açıp belirtmemde fayda var, hiç bir ete ya da sebzeye değişmeyeceğim dünya üzerindeki tek varlıktır çıntar. Daha önce yemeyenlere şiddetle tavsiye ederim eğer güzel pişirilmişse inanılmaz bir tat ile karşılaşacaksınız. Neyse bu mantar arkadaşımızı da soğan, sarımsak, defne yaprağı ve tane karabiberin yardımıyla pişirdikten sonra artık soframızı kurabiliriz.
Masayı kurduktan sonra sıra şarabı seçmekteydi. Elim bir kırmızı bir beyaz üzerinde gidip geldi ve bu akşamın yemeklerinin beyaz ile daha güzel gideceğine kanaat geririp Sultaniye üzümünden bir beyaz şarap seçtim…
Yaptığım yemeklerin tadına bakan hemen hemen bütün arkadaşlarım bana bir yer açmam konusunda türlü sözler sarf ettiler. Ben de her zaman bir yer açmanın benim gibi kendi halinde ve kendi zevkinde yemek yapan birisi için çok da doğru olmadığını düşündüğümden illa bir yer açılacaksa bir blog açmanın daha doğru olacağına kanaat getirdim.
Bir lezzet şinas olarak yemek yapmayı, yaptıklarımı paylaşmayı, gezmeyi ve gezdiğim tozduğum yerlerin mutfağını irdelemeyi sevdiğim genel olarak bilinir. Bu blogda bundan böyle kendi gastronomi yolculuğumu paylaşacağım. Kimi zaman tarifini kendim uydurduğum yemekleri, kimi zaman yaptığım yolculukların gastronomik kısımlarını, kimi zaman ara sokaklardaki seyyar satıcıları, kimi zaman da şık restoranlardaki yemek maceralarımı.
En başından şunu belirtmemde de fayda var. Bu blog yemek tarifleri konusunda hiç bir zaman bildiğiniz yemek tarifi veren bloglardan biri olmayacak, yani ben burada bir yemekten bahsederken 3 kaşık zeytin yağı, 1 soğan, yarım limonun suyu gibi tanımlamalarda bulunmaktan özellikle kaçınacağım. Sadece yaptığım yemeğin içine giren malzemlerden ve bazen bunların sıralamasından bahsedeceğim. Tabi neden böylesine bir anlayış geliştirdiğimi de bilmek isteyenler olacaktır, hemen anlatayım: Ben yemek yapma ediminin tarife sıkıştırılamayacak denli bir dinamizm barındırdığına inanıyorum. Yemek denilen şeyin bir hissetme süreci olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden çok refleks bir şekilde elde olan malzemelerle değişik şeyler çıkatmaya taraftarım her zaman. Bir benzetme yapacak olursak, tarife bakarak yemek yapmak bana Ikea’dan alınan bir kitaplığı evde monte etmeyi çağrıştırıyor, kolay, her yerde olan ve ruhsuz; ama diğeri yani tarifsiz ve hissederek yapmak ise o kitaplığı kendi kitap ihtiyacınıza göre tasarlamanız ve bunu istediğiniz estetikle birlikte ortaya koymanız demek aslında. Belki ikincisi daha zor ama kesinlikle daha keyifli…
Giriş yazısına son söz olarak, blogdaki genel amacım ise gastronomi denilen şeye dair düşüncelerimi anlatmak ve kendimce bir bellek oluşturmak. Umarım okurken keyif alırsınız ve düşüncelerinizi de paylaşma zahmetinde bulunup blogun gelişmesine katkı sağlarsınız…