26 Şubat 2011 Cumartesi

Girizgah...


Yaptığım yemeklerin tadına bakan hemen hemen bütün arkadaşlarım bana bir yer açmam konusunda türlü sözler sarf ettiler. Ben de her zaman bir yer açmanın benim gibi kendi halinde ve kendi zevkinde yemek yapan birisi için çok da doğru olmadığını düşündüğümden illa bir yer açılacaksa bir blog açmanın daha doğru olacağına kanaat getirdim.

Bir lezzet şinas olarak yemek yapmayı, yaptıklarımı paylaşmayı, gezmeyi ve gezdiğim tozduğum yerlerin mutfağını irdelemeyi sevdiğim genel olarak bilinir. Bu blogda bundan böyle kendi gastronomi yolculuğumu paylaşacağım. Kimi zaman tarifini kendim uydurduğum yemekleri, kimi zaman yaptığım yolculukların gastronomik kısımlarını, kimi zaman ara sokaklardaki seyyar satıcıları, kimi zaman da şık restoranlardaki yemek maceralarımı.

En başından şunu belirtmemde de fayda var. Bu blog yemek tarifleri konusunda hiç bir zaman bildiğiniz yemek tarifi veren bloglardan biri olmayacak, yani ben burada bir yemekten bahsederken 3 kaşık zeytin yağı, 1 soğan, yarım limonun suyu gibi tanımlamalarda bulunmaktan özellikle kaçınacağım. Sadece yaptığım yemeğin içine giren malzemlerden ve bazen bunların sıralamasından bahsedeceğim. Tabi neden böylesine bir anlayış geliştirdiğimi de bilmek isteyenler olacaktır, hemen anlatayım: Ben yemek yapma ediminin tarife sıkıştırılamayacak denli bir dinamizm barındırdığına inanıyorum. Yemek denilen şeyin bir hissetme süreci olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden çok refleks bir şekilde elde olan malzemelerle değişik şeyler çıkatmaya taraftarım her zaman. Bir benzetme yapacak olursak, tarife bakarak yemek yapmak bana Ikea’dan alınan bir kitaplığı evde monte etmeyi çağrıştırıyor, kolay, her yerde olan ve ruhsuz; ama diğeri yani tarifsiz ve hissederek yapmak ise o kitaplığı kendi kitap ihtiyacınıza göre tasarlamanız ve bunu istediğiniz estetikle birlikte ortaya koymanız demek aslında. Belki ikincisi daha zor ama kesinlikle daha keyifli…

Giriş yazısına son söz olarak, blogdaki genel amacım ise gastronomi denilen şeye dair düşüncelerimi anlatmak ve kendimce bir bellek oluşturmak. Umarım okurken keyif alırsınız ve düşüncelerinizi de paylaşma zahmetinde bulunup blogun gelişmesine katkı sağlarsınız…

2 yorum:

  1. çok katıldım düşüncelerine. ben de tariften yemek yapmam, (söz konusu pasta kek olunca ayrı oluyor tabi ama mecburen ölçülere dikkat etmek gerekiyor). hep kafama göre evde ne malzeme varsa o an onları kombine ederek o güne has bir menü oluşturmayı, farklı lezzetler geliştirmeyi bir yaptığımın diğerine benzememesini daha keyifli ve yaratıcı buluyorum. ancak blog yazmaya başladıktan sonra şöyle bir durum oluşuyor: insanlar yaptığın şeyi nasıl yaptığını merak edip, kendileri da yapmak istediklerini belirterek senden tarif bekleyebiliyorlar. hal böyle olunca sen yine mutfakta özgün takılıyorsun ama takılırken bu sefer neyi ne kadar koyduğunu aklına veya bir kağıda not ediyorsun ki soran olduğunda hah işte böyle yaptım diyebiliyosun. "sanat sanat için mi sanat halk için mi" sorusu kafanda canlanabiliyor tabi bu durumda :)

    YanıtlaSil
  2. yaptığım şeyin tarifi her an değişebildiğinden, zor olacak öyle bir yola girmek ama takipçilerden yoğun istek alırsak da yapacak pek bişey yok aslında :)

    YanıtlaSil