Kuzguncuk eşrafından ressam Eray Hanım ve eşi İsmail Beylerin atölyesinde arasıra oturur iki lafın belini kırar ve bazen de iki duble rakı eşliğinde sohbet ederdik. Haliyle böyle sohbetler sırasında konu bir şekilde bir akşam bir şeyler yapıp yemeye de geliyordu ancak uzun zamandır buna fırsat bulamamıştık. En sonunda güzel bir mayıs akşamını bu gün için tayin etmeyi başardık.
Sıra hangi yemeklerin yapılacağını belirlemeye gelmişti. O mu bu mu derken ben, daha önce hep konuştuğumuz ve tadı merak edilen, kayısılı ve şaraplı tavuk (Kafası Güzel Tavuk), yoğurtlu erişte ve peynirli mantar yapmaya karar verdim. Eray Hanım ise pazı kavurması ve patates salatası ile menüye eşlik edecekti.
Yemekte 7 kişiydik, Eray Hanım, İsmail Bey, karşı komşu Kaan Bey, Eray'ın kardeşi Güray Hanım, Sevdiğim arkadaşım Balkır, Gözde ve bendeniz...
Meyvelerle yemek pişirme merakım hemen herkes tarafından bilinir. Daha önce üzümlü balığı yazmıştım, şimdi de kayısılı tavuğu yazıyorum. Zamanı geldikçe portakallı tavuğu ve kayısılı kerevizi de yazacağım.
İşin ilginç yanlarından birisi de meyvelerle yemek pişirme meselesinin ben de nasıl vücut bulduğuyla alakalı.
Bundan 4 veya 5 sene evvel Firuzağa'daki evimde tavuk sote yaparken, tava sırasını bekleyen doğranmış domatesleri tam atmak üzereyken; birden vahiy gelmesi ile kaseyi tezgaha bırakmam ve buna 'şeftali atılmalı' demem ve dolaptan bir hışımda şeftali çıkartıp domates yerine yemeğe koymamla başladı. Yaptığım yemek domatesli sıradan bir soteye nazaran oldukça lezzetli olmuştu. İşte o gün meyvelerle olan deneysel mutfak yolculuğum başlamış oldu.
Kayısılı ve Şaraplı Tavuk için bugüne kadar yaptığım çeşitli pişirme yöntemleri içinde en iyi sonucu güveç tenceresiyle fırında pişirmek olduğunu söyleyebilirim. Yani öncelikle bir güveç tenceresine ihtiyacımız var.
Kemiksiz, yağı alınmış ve üç parçaya bölünmüş kalça etlerini, keyfimize göre doğradığımız istiridye mantarları, arpacık soğanlarını, diş diş sarımsakları, cevizleri, 2-3 parçaya böldüğümüz kuru kayısıları; tane karabiber, defne yaprağı, tuz, biraz kekik ve kırmızı şarapla harmanladıktan sonra güveç tenceresine alıp üzerini varsa kapağı yoksa bir folyo ile kapatıp fırına veriyoruz ve pişme kokusunu alana kadar fırından çıkartmıyoruz.
Sıra geldi yoğurtlu erişteye. Aslında yoğurtlu erişte çok standart ve güzel bir yemek ya da meze. Ama burda işin keyifli yanı kullandığınız erişteyle ve bu eriştenin yapımında yer alıp almamanızla alakalı. Bu sene kullandığım eriştenin yapımında yer almış, hamuru açmasam da konu komşu imece usulü yapılan makarnaların kesiminde emek sarfetmiştim.
Haşlayıp yoğurtladıktan sonra zeytin yağlı toz biberi üzerinde gezdirdiğimi söylemesem de olur ama söylemiş bulundum artık :)
Bir de peynirli mantarımız vardı. Genelde kendisine kaşarlı mantar denir ancak ben kaşarla pişmiş halinden pek hoşlanmadığım için, daha farklı peynirlerle pişirmek hatta peynirleri karıştırarak pişirmek taraftarıyım. Bu gün için peynirli mantarı cheddar ve dil peyniri ile yapmak geldi içimden. Saplarını kopardığım mantarların içine cheddar ve dil peyniri yerleştirdikten sonra biraz zeytin yağı ve kekik ekledikten sonra fırına verdim.
Bence peynirli mantarı ezine, gravyer veya eski kaşar gibi peynirlerle de denemek gerek...
Eray Hanım ise daha önce bahsettiğim gibi pazı kavurma ve patates salatası yapmıştı. Her ikisi de oldukça lezzetliydi. Tekrar tekrar ellerine sağlık...
Yeme safhasında geçişle birlikte mekanda bulunan insanlarda inceden bir tedirginlik de kendini göstermeye başlamıştı. Karşılarında şarap ve kayısı ile pişmiş bir tavuk vardı haliyle ve haklılardı da...
İlk tadımın ardından yüzlerdeki tedirginliğin yerini tebessüme bırakmasıyle bende de bir rahatlama görülmedi değil.
İlk başlarda alınan ürkek lokmalar büyümeye başlayınca ve Eray-Güray Hanımların genel olarak tavuktan pek hoşlanmadıklarını ancak Kafası Güzel Tavuk'u çok beğendiklerini söylemeleriyle keyfim daha da arttı.
Keyifli bir sohbet eşliğinde hazırladıklarımızı yemiş ve yanlarında da şarap olsun rakı olsun inceden götürmüştük...